12. Sınıf MHG Dil ve Anlatım Ders Kitabı Cevapları Sayfa 28

Sevgili misafirlerimiz 12. Sınıf MHG yayınları Dil ve Anlatım ders kitabının bütün sayfalarının cevapları sayfamızda yer almaya devam ediyor. Dil bilimi ve edebiyat dilleri inceleyen bilim dalıdır bu incelemeyle ilgilenen kişiye dil bilimci denir. Birçok bilim dalının ihtiyaç duyduğu alanlardan biri olan Aradığınız kitabın ilgili sayfasının çözümleri aşağıda yer almaktadır. Eğer doğru sayfayı görmüyorsanız muhtemelen çözümü henüz yapılmamıştır. İyi bir okur olmanın, Türkçe dersindeki başarımıza etkisi nedir? TEOG, YGS veya KPSS gibi sınavlarda sorulan Türkçe sorularının yaklaşık % 60’ı okuduğunu yorumlama, değerlendirme, analiz, sentez vb. becerileri sınamaya yöneliktir. Eğer gerçekten iyi bir kitap kurdu iseniz, hızlı ve etkili okuma becerinizi de kullanarak çok kısa sürede bu tür soruları doğru yanıtlamanı mümkündür.

Sizler için diğer tüm sayfaları hızlıca sayfamıza eklemek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Eğer ilgili sayfanın cevaplarını göremiyorsanız bu sayfa muhtemelen çözülmemiştir. Bu durumda kısa bir süre sonra sitemizi yeniden ziyaret ediniz. Öğrencilerimize tavsiyemiz buradaki cevapları kitaplarına geçirmeden önce kendiniz yapıp burayı sadece kontrol amaçlı kullanmanızdır. Herkese okullarında başarılar diliyoruz.

Sayfanın Cevapları:

12.SINIF DİL VE ANLATIM KİTABI CEVAPLARI,MHG YAYINLARI,28.SAYFA
28.SAYFA 

2.2 MASAL
ÖN ÇALIŞMA 

1. TÜRK MASALI VE ANDERSENDEN MASAL ÖRNEKLERİ:

MASAL ÖRNEĞİ-1
KIYMETLİ TUZ

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşi­ğini tıngır mıngır sallar iken. Tıngır elek, tıngır felek demişler, bu masalı şöyle anlatmışlar.

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? demiş. En büyük kız “Dünyalar ka­dar…”, ortanca kızı “Kucak kadar…”, küçük kızı da “Tuz ka­dar…” severim demiş.

Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, İnsan tuz ka­dar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellâda teslim et­miş. Cellât, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellâda yal­varmış, “Sen de babasın, bana kıyma!” demiş.

Cellât, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş.

Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaş­mış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyü­müş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile dilden dile yayılmış, kısmet bu ya, bir başka padişahın oğluyla evlenmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocası­na anlatmış, “Babamları yemeğe çağıralım.” demiş. Kocası da “Olur.” demiş. Gereken hazırlıklar yapılmış, padişah baba­sı ziyafete çağrılmış.

Kızın padişah babası söylenen ziya­fete gelmiş. Padişah ve beraberindekiler sofraya oturduğun­da yemekler sırayla gelmeye başlamış. Ama kız, aşçısına bü­tün yemeklerin tuzsuz olmasını tembih etmiş. Padişah hangi yemeğe saldırdıysa eli geri gitmiş, yemeklerin hiçbirini yiyememiş.

O sırada küçük kızı padişahın sofrasından ayağa fırlamış. “Padişahım, duyduğuma göre sen küçük kızını, seni tuz ka­dar seviyorum dediği için öldürtmüşsün.” demiş. Padişahın söz söylemesine fırsat vermeden “İşte o küçük kız benim.” demiş ve “Bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki kıymetimi anlayasın.” sözlerini eklemiş. Padişah yaptığından utanarak kü­çük kızının boynuna sarılmış, tuzun ne kadar kıymetli olduğu­nu anlamış. Ondan sonra yeni bir dönem başlamış.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

MASAL ÖRNEĞİ-2

Keloğlan Ve Kuyudaki Dev

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellalken, pireler berberken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken; ülkenin birinde bir kasaba varmış. Bu kasabanın kenar mahallelerindeki bir kulübede, çok fakir bir keloğlan ile ihtiyar annesi yaşamakta imiş. Keloğlan çok akıllı ve becerikli olmasına rağmen çalışmaktan hoşlanmaz, tembel tembel evde oturmayı, ne buldu ise yiyip, içmeyi ve uyumayı severmiş. Tembel mi tembel, saçsız kafası ile de çok çirkin olduğu için herkes ona keloğlan dermiş. Keloğlanın ihtiyar annesi ise el çamaşırı yıkar, hem kendini, hem de tembel keloğlanı beslemeğe çalışır, zorluklar içinde geçinirlermiş.

Her nasılsa Keloğlanın canı çarşıya çıkıp dolaşmak istemiş. Bir de bakmış ki, uzakta bir kalabalık var. Kalabalığın ortasında bir adam bağıra bağıra bir şeyler söylüyor. Kalabalıktaki insanlarda onu dinlermiş. Bizim Keloğlanda kalabalığa sokularak bu adamın dediklerini dinlemiş. Adam meğer şehrin tellallarından biriymiş. Keloğlanın dinlemekte olduğu tellal şöyle demekteydi.

-Ağır bir iş için bir adama ihtiyaç vardır. Bu işi görecek adama yüz altın verilecektir. Talip olacak kimse varsa ortaya çıksın….
Keloğlan etrafta toplanan kalabalıktan ses seda çıkmadığını görünce ve bu işin sonunda yüz de altın verileceğini öğrenince tellala:
-Bu işi ben yaparım, yalnız bu yapılacak işi hemen bana söyle, demiş.
Tellal Keloğlanı şöyle bir süzdükten sonra, gözü tutmamış olacak ki:
-Oğlum, sen bu işi yapamazsın, iş çok zordur. Bunu ancak akıllı, becerikli ve cesur adamlar başarabilir. Ben bunları sende göremiyorum, deyince; Keloğlan:
-Ummadığın taş baş yarar. Ben bu işi başarırım, diye cevap vermiş. Etrafta toplanan kalabalıktan alaylı gülüşmeler yükselmiş. Bu sırada tellal onun biraz da fakir haline acıyarak:
-Pekala oğlum…Madem ki kendine güveniyorsun sana şimdi yapacağın işi tarif edeyim…Uzak bir ülkeden mal getirmeye gidilecek… Yolculuk at sırtında olacak, ama sen bu yolculuğa katlanabilecek misin?.. diye sorunca.
Keloğlan:
-Ben yaparım dediğim her şeyi yaparım. Elbette katlanırım, karşılığını vermiş. Tellal:
-Madem ki bu kadar güvenin var, bende sana bu işi veriyorum…Paranı şimdi mi, yoksa dönüşte mi istersin? Keloğlan da:
-Şimdi verinde birazı yanımda bulunsun, geri kalanını anneme harçlık bırakırım, der.
Bu şartlarla anlaşmaya varan Keloğlan sevinçle annesine koşarak durumu anlatır ve
yanındaki parayı annesine bırakarak veda edip yapacağı işe gider.

Toplantı yerine gelen Keloğlan, yolculuğun hazır olduğunu ve kafilenin kendisini beklemekte olduğunu görür. Kafile başkanı Keloğlana hazır olup olmadığını sorar. hazır olduğunu öğrenince küçük kafile hemen atlara binerek yola koyulur… İki gün durup dinlenmeden yol alırlar. Üçüncü gün Keloğlanın at sırtındaki yolculuktan vücudunun her tarafı ağrımaya başlar. Ama verdiği sözü ve aldığı parayı düşünerek sabırla yola devam eder. Artık akşam yaklaşmıştır. Kafile başkanı mola için kervanı durdurur. Keloğlan biraz dinleneceği için sevinmiştir. Ama bu sevinci çok sürmez. Atlar bağlandıktan sonra kafile başkanı kendini çağırır. Keloğlana der ki:
-Keloğlan, şurada bir kuyu görüyorsun…
-Evet, der bizim Keloğlan.
-İşte şimdi, o kuyuya ineceksin… Korkmazsın değil mi?…
Keloğlan kuyunun yanına gider bir sağına, bir soluna ve eğilip içine bakar, kafile başkanına dönerek:
-Ne var bunda korkacak, elbette inerim. der. keloğlan korksa bile korktuğunu belli etmemeğe çalışarak kuyuya inme hazırlığına başlar. Etrafını saran yol arkadaşları Keloğlan’ın beline kalın bir ip bağlarlar, kuyuya sarkıtırlar.
Keloğlan kuyunun yarısına gelince sağ tarafında karanlıkta aniden bir kapı açılır. Adamın biri Keloğlan’ı kucakladığı gibi bu kapıdan içeri çeker… Neye uğradığını anlayamayan Keloğlan kendine gelince, bir de ne görsün!.. Geniş bir bahçe ve bu bahçenin ortasında büyük bir saray durmuyor mu?.. Sarayın bahçesinde güllerin arasında Dünya güzeli bir kız oturmuş, arkasında bir dudağı yerde, bir dudağı gökte iri ve koyu siyah renkte bir zenci ayakta durmakta. çiçeklerin arasında bir tavus kuşu dolaşmaktadır. Şaşkınlıkla bunları seyre dalan Keloğlan birden arkasında gürleyen bir sesle aklı başından gider. Dönüp bakınca, ne görsün?… Koca bir dev. Arkasında durmuyor mu!.. Dev korkunç bir sesle:
-Eyyyy, adem oğlu!… Söyle bakalım, şu gördüklerinden hangisi daha güzel?..
Keloğlan korkudan tir tir titremeğe başlar. Ne cevap vereceğini şaşırır ama, biraz sonra aklı başına gelir ve biraz düşündükten sonra:
-Gönül neyi severse güzel odur sultanım, der.
Dev, aldığı cevaptan memnun gibi görünür ve Keloğlan’a tekrar sorar.
-Şu kız çok güzel, şu tavus kuşu çok hoş ama, şu zenci çok çirkin, çok kötü!.. Buna ne dersin?..
Keloğlan artık ilk şaşkınlık ve korkudan kurtulmuştur. Yine cevabı yapıştırır:
-Gönül neyi severse, güzel odur sultanım, diye tekrar aynı cevabı yapıştırır.
Aldığı cevaptan çok hoşlanan dev, Keloğlan’a:
-Aferin, sen akıllı bir çocuğa benziyorsun diye Keloğlan’a hemen yanındaki, ağaçtan kopardığı üç tane büyük narı verir. Ve:
-Al bu narları. Dönüşte annenle birlikte yersin, diyerek Keloğlan’ın yanından ayrılmış.

Meğer Dev, her kuyuya inen insana bu soruları sorar fakat, bir türlü istediği akıllıca cevabı alamayınca çok kızar, hemen kellesini uçurur, sonra da etlerini yer, kafatasını sarayın duvarlarına asarmış. Böylece kuyuya inenlerin çoğu, Dev’in bu soruları karşısında kimi kız güzel, kimi tavuskuşu diye Dev’e cevap verirlermiş. Bu cevaplardan memnun kalmadığı için kuyuya inen bir daha yukarı çıkamazmış. Dev’in yanından ayrılan Keloğlan tekrar çıkış kapısına gelip yukarı nasıl çıkacağını düşünürken birden yukardan, su almak için sarkıtılmış bir kovanın kendisine doğru geldiğini görünce, Keloğlan hemen bu kovadan tutarak yukarı çıkar.

Keloğlan’ı sapasağlam yukarı çıktığını gören arkadaşları, şaşkınlıktan ağızları bir karış açık, gözlerine inanamazlar ve birbirlerine bakışırlar. Zira kervancılar bu kuyudan su almak istedikleri zaman her seferinde Dev’e bir insanı kurban vermeleri adetmiş. Yol arkadaşları onu böyle sapasağlam, güler yüzlü görünce tabii şaşkınlıktan kendilerini alamamışlar. Kafile başkanı merakını yenemeyerek Keloğlan’a:
-Şimdiye kadar bu kuyuya salladığımız adamlardan hiçbiri geri dönmemiştir. Sen nasıl oldu da bu kuyudan sağlam çıktın evlat?…
Keloğlan güler yüzle şu cevabı verir:
-Nasıl çıktıysam çıktım.. Çıktım ya!… Siz ona bakın.
Yeniden kafile yola koyulmuş. Varacakları o uzak ülkeye varmış.Atlara malları yükleyerek memlekete dönmüşler.

Keloğlan elindeki Nar’ları sevinçle evine dönünce, annesi yine her zamanki gibi, el çamaşırı yıkamakta bulur. Annesi de oğlu geldiği için sevinmiştir. Yemekler yenir.Yemekten sonra da Keloğlan, Dev’in verdiği Nar’lardan birini çıkarıp yemek için ikiye böler. Bir de ne görsün? Dev’in verdiği Nar tanelerinin her biri meğer çok kıymetli birer mücevher değilmiymiş… Bunun değerini anlayan Keloğlan, zaman zaman bunların her birini azar azar satmış.. Ve Keloğlan öylesine zengin olmuş ki, artık ne kelliği kalmıştır, ne de çirkinliği, ne de annesinin çamaşırcılığı. Mutlu bir hayata kavuşmuşlar..

2. HALK MASALI İLE YAZARI BELLİ MASALLARIN FARKINI ARAŞTIRINIZ

CEVABI:

3.HALK MASALLARINDAKİ TEKERLEMELERİN YERİ VE ÖNEMİ :

Tekerleme, ölçü, kafiye, ses taklidi, yineleme ve ikilemelerden yararlanılarak belirli bir şiir düzenine uydurulan, birbirini tutmaz birtakım hayallerle düşüncelerin sıralanmasından oluşan söz dizelerine denir.
Tekerleme halk edebiyatına ait bir türdür.
Tekerleme; masal, halk hikâyesi, bilmece ve âşık edebiyatına ait edebî ürünlerin içinde yer alır. Bazen bağımsız olarak da kullanılabilir.
Tekerlemeler daha çok çocuklar tarafından kullanılan bir tür olmasına rağmen, halk ozanları da zaman zaman şiirlerine mizahî unsur katmak için tekerlemelerden yararlanırlar.
Tekerlemelerde genellikle gerçek hayatla bağdaşmayan hayalî öğeler ve düşünceler sıralanır. Tekerlemelerde konu pek belirli değildi
Tekerlemede amaç; insanlara acayip gelen, gerçek hayatta olması mümkün olmayan olay ve durumları art arda sıralayarak akıl ve mantık dışı sonuçlara varmak ve şaşırtıcı bir etki yaratmaktır. Bu nedenle tekerlemeler, bir çeşit söz cambazlığıdır.
Tekerlemeler, şaşırtır ve eğlendirir, hoşça vakit geçirilmesine yardımcı olur.

TEKERLEMELERİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİTekerlemelerin çocukların davranışlarının gelişmesinde olumlu katkıları vardır.
Tekerlemeler çocukların zekâ, bilgi, duygu ve davranışlarını geliştirir.
Çocuklardaki birlikte öğrenme, gülme, iş görme bilincini geliştirir. Onları sosyal yönden geliştirir ve paylaşımcı hâle getirir.
Tekerlemeler çocukların ana dillerini güzel ve doğru biçimde kullanma becerisini geliştirir. Onlarda mevcut olan ana dili sevgisini besler. Çocuğun kelime dağarcığının gelişimine katkı sağlar. Hayal dünyalarını zenginleştirir. Çocuklara topluluk karşısında konuşabilme cesareti aşılar.

4.MASALLAR HAKKINDA YAZILMIŞ İNCELEME YAZILARINDAN BİRİ:

MASALLAR HAKKINDA YAZILMIŞ İNCELEME YAZILARI,ÖRNEKLERİ
“Masallar sözlü halk edebiyatı türleri içinde ülkeden ülkeye, çağdan çağa en çok yayılan yaratmalardır; bunun için de masalların pek çoğu konularında ve anlatımların¬da ayrıntılara kadar giden yönleriyle, dilleri ve kültürleri farklı milletler arasında ortaktır.”1
Kısa bir deyişle, çoğu anlatı türü gibi masal da evrensel bir anlatı türüdür. Masalı, Pertev Naili BORATAV “hayali hikâye” olarak tanımlar. Masalı masal yapan da ola¬ğanüstülükler, hayali unsurlardır. Masallar, insanı özellikle çocukluk döneminden baş¬layarak hayata hazırlayan, içinde yaşadığı kültürel ortamda kendine güvenen birey olarak yetiştirme amacını taşır.
Masalların çoğunda yer-zaman ve mekân açık açık belli değildir. Ancak, derle¬menin yapıldığı bölge, anlatıcının yetiştiği yer, kullandığı yöresel kelimeler, anlatımın içinde yer alan geleneğe bağlı en küçük kesit olarak tanımlanan motifler, anlatıda ge¬çen mekânlar, kahramanlar bize anlatının aşağı yukarı tarihsel ve kültürel boyutunu göstermektedir.
Masalların kökenleri konusunda da değişik görüşler ortaya atılmıştır. Masalı, bu¬gün terk edilmiş bir takım ritlerin son izleri ve belirtileri olarak görenler, bastırılmış isteklerin düş biçiminde ortaya çıkması olarak açıklayanlar, insanın evrensel arzu ve korkularının ifadesi olarak yorumlayanlar vardır.
İnsanın bütün yaşamı, temelde, içinde yer aldığı dünyayı kavramak ve yeniden anlamlandırmakla geçer. Bu anlamlandırmayı yaparken de ilk olarak bir sınıflandırma yapar.
Bu düşünceyle, yola çıkarak inceleyeceğimiz masalı ilk olarak Vladimir PROPP’un “Masalın Biçimbilimi” adlı eserinde verdiği işlevsel dizisine göre ele aldık. Soma, masalda anlatıcının kullandığı yerel söylemleri, ünlemleri ortaya çıkardık. Daha sonra da kişilik özellikleriyle birlikte, masalın kahramanlıklarını, mekânı-zamanı, motifleri, etik-psikolojik-sosyolojik ve ekonomik iletileri ortaya çıkarmaya çalıştık.
Masal metnini, vermeden ve incelemeye geçmeden önce bazı açıklamalar yapmak uygun olacaktır.
İnceleyeceğimiz masal, İstanbul İli Çatalca İlçesi Elbasan Köyü’nde 2001 yılının mayıs ayında gerçekleştirilen alan araştırmasında derlenmiştir. Derleme yaptığımız bölge halkı 1924 mübadelesinde Yunanistan’ın Selanik bölgesinden gelen Türklerdir.
Geldikleri yerleşim yerinin adı “Patirya” olmasından dolayı kendilerine “Patriyot”. Konuştukları dile ise Rumca’nın bir şivesi olduğunu söyleyen “Patriyoça” denilmekte¬dir.
Masal, ilk olarak Patriyotça sonra da Türkçe derlenmiştir. Masalın adı olan “Lamya’nın Türkçe karşılığı “canavar, korkunç bir yaratık” olarak verilmiştir.
Anlatıda kaynak kişinin kullandığı fiil zamanlan olduğu gibi verilmiştir.
Masalın Metni:
LAMYA (CANAVAR)
Bir varmış, bir yokmuş, köyün birinde bir erkek kardeşle bir kız kardeş varmış. Çok fakir olduklarından ormandan odun kesip, satıyorlar. Bir gün ormana gitti, eşkıya¬nın biri yolunu kesti. Sen de, bir kız var, kız kardeş var, onu dedi, bana götüreceksin. Onu götürmezsen dedi, seni harcarım. Peki, dedi, korktu. Üzgün üzgün, ne oldu abe, ne yaptın? dedi. Dedi, böyle böyle, bir eşkıya dedi, ormanda yolumu kesti, seni istedi, ne yapacaz bilmiyorum, dedi. Ihh, dedi, onun kolayı var gitme o mıntıkaya, git başka mıntıkaya. Tamam dedi, öyle yapacağız. Gitmiş başka mıntıkaya, odun keserek eşkıya geldi. Ne dedik? Valla dedi, unuttum. Hele unutmaman için sana bu ipi bağlarım, bunu gördükçe hatırlarsın. Ertesi gün, gene başka bir mıntıkaya gitti, gene gördü, harcayaca¬ğım seni dedi. Aman der, ya unuttum. Ne olur, yarın burda bekle götüreceğim. Geldi, kurtuluş yok dedi, kız kardeşim kaçacağız, göç edeceğiz. Nereye gidelim, kalk yukarı Trakya’ya doğru gidelim. Yer değiştirelim, kaçmışlar, tabii uzak bir yere.
Bir ovada bir sürü güvercin otluyor. Aah dedi, bir dua etsekte, bunlar koyun olsa ne iyi olur. Edelim, bir dua ederler, hepsi koyun olur. Binlerce güvercin koyuna dönüştü. Oh tamam dedi, şimdi iyiyiz. Bi ara bir tilki geliyor kuzuyu kapıyor. Hop, tilki kardeş, ne oluyor, sende dedi, ne olacak sende binlerce var, bir tane ben alsam ne olur Yok, dedi, bir yavru vermezsen vermem. Tamam dedi, değiştirelim. Götürdü bi yavru O da aldı kuzuyu gitti. O giderken kurt, hop dedi, bölüşelim bunu, yok dedi, yukarda binlerce var, bre nasıl olur? Bi tane tilki yavrusu verdim, verdi bi tane kuzu, tamam. O da götürdü yavruyu aldı koçu gitti. Giderken bu sefer ayı çıktı. Hop dedi bölüşelim. Ne bölüşeceksin ya yukarda binlercesi var, dedi. Ama bir yavru götürmezsen vermez, dedi. Nasıl olur? Abe, bir kurt yavrusu verdim verdi. Ben de vereyim. Götürmüş o da ayı yavrusunu. Almış koçu kaçmış. Her gün bir tane koç kesiyor, besliyor. Büyüdüler.
Zaman geçti. Yabanî adam gene gelmiş, eşkıya geldi, eşkıya tabii buldu onu. Ben seni istemiştim abinden, beni dedi hep atlattı. Ben de istedim ama, götürmedi ne yapa¬yım. Ben onu harcayacağım. Gitme dedi, yanında bir şeyler var, dedi, o dedi, parçalar seni. O şimdi gelecek akşama, ben koyunları koyarım, bodruma, gidersin temizlersin ben de seninle gelirim. Tamam. Akşam geldi, ne oldu dedi. Ya dedi, çok sıkılırdım, sen gidersin dağda bayırda gezersin, bari köpekleri bırak bana, ben de onlarla eğleneyim iyi dedi, tamam. Sabahleyin oldu, koyunlara gitti bu. Eşkıya karşısına çıktı. Ben de zannettim bulamayacağım seni, nereye gitsen bulurum ben, şimdi ne yapacaksın demiş eşkıya. Sen bilirsin. Harcayacağım seni, demiş. Yav, dedi, son olarak bir şarkı söyleyeyim dedi, ondan sonra ne yaparsan yap. Tamam dedi. Çıkayım şu ağaca bir kaval çala¬yım, dedi. Çıkmış ağaca başlamış kavalla köpekleri çağırmaya. Tabii tilki duyuyor, bir omuz kapıya, yallah arkada kalınca kız kardeşi çekmiş maşayı, kırmış ayağını. Git¬mişler tabii, o başlamış tırmanmaya ağaca, indirecek onu orda, onlar geldi tabii parça¬ladılar adamı, eşkıyayı. Adam eve kız kardeşine geldi. Sen mi gönderdin o adamı dedi, köpekleri bağlamışsın. İşte dedi, korktum ne yapayım. Hayır dedi, burda yolumuz ay¬rılır, koyunları mı alacan, eşeği mi? Ne yapayım ben, koyunları, dedi, eşeği alayım, bineyim gideyim bi taraflara. Ee anca gidersin, tamam dedi. O başka istikamete, o başka istikamete yollan ayrılmış.
Kız kardeşi eşeğin üstünde gezine gezine Çatalca’ya gelmiş. Orda buradan gitmiş sarayda hizmetçi olmuş. Orda dolan burdan dolan gelmiş Çatalca panayırlarının orda çimende salmış koyunları adam. Dur demiş, orda pınardan bir su içeyim. Gidiyo bakıyo, orda bir kız ağlıyo. Ne ağlıyorsun bakim? Ya dedi, ben padişahın kızıyım ama, sıra bana düştü dedi, şimdi canavar beni yiyecek, suyu salması için. Öyle mi öyle. Ne zaman gelir? Birazdan gelir. Çekildi kenara, canavarın sesi gelir uzakta. Ağa çıktı tabii ordan haydi bre göreyim seni, saldı köpekleri, hemen parçaladılar tabii lamyayı, canavarı. Tabii kesiyor, dokuz dili varmış canavarın. Al şu dili, eğer sana sorarlarsa canavarın öldüğünü söylersin, bununla ispat edersin. Öbürlerini atmış cebine gitmiş. O sıralarda nasıl olsa suyu saldı bu saatlerde ben gideyim testiyi doldurayım, demiş kız. Ordan fiyakalı çingene geçiyormuş. Bi bakmış kız kaçıyor. Niye kaçtın. O dedi, cana¬var öldü, su dedi, geldi. Ee dedi nasıl olur? Bak ispatı, dili gösterdi. Ver şunu, sakın demiyesin canavarı o çoban öldürdü, ben öldürdüm diyeceksin yoksa keserim seni. Tamam dedi, doldurdu testiyi çingene aldı kızı da doğru saraya. Padişaha söyleyeyim, canavarı biz öldürdük, su serbest artık. Ee, padişah tabi hem su geldi, hem kızı geldi, ohh, hemen onu baş köşeye. Bütün herkes toplanmış tabii anlatıyor, nasıl öldürmüş canavarı. Vermişler bir de çıbık, iki metre, keyfi geldiği zaman kaldırıyor, indiriyor çıbığı, herkes ayağa kalkıyor, indiriyo çıbığı herkes oturuyor, kalk arap otur arap. Tabii bizim ağa duymuş bu alamete, gideyim bakayım ne anlatıyor, gitmiş orda kapının kenarına oturmuş. Çingene anlatıyormuş, böyle böyle yaptım diye. İşte dokuz tane dili kestim hepsi burada, diye gösterip hemen cebine koyuyor. Kim öldürdü canavarı, tabii ben öldürdüm. Sen öldürdüysen dokuz dili diz oraya bakalım. Cebinden çıkarmış, işte burada dokuz dil var. Öyle değil, hepsini sırayla koy göreyim ben. Sekiz tane dil atıyor, bir tanesi de sende bizi korkuttun aldın birini. Seni gidi çingene herif dedi, sen öldüre¬ceksin nerde o ciğer sende. Ama, höt dedi, bir insanın o canavar öldürme imkanı var mı, benim dedi hayvanatlarım var, onlar öldürdü, demiş, ben nasıl öldüreceğim, dedi. Atın şunu içeri, hep beraber baş köşeye oturdular çobanla. Ee artık ben seni damat edecem. Sen bana bu iyiliği yaptın, ben de sana ödül olarak kızımı verecem. Önce saraya nazire olursun. Ya benim, işim var demiş çoban, hayvanatlarım var. Onları biz hallederiz. Tabii mecbur oldu. Eeh, koyunlara çoban tuttular. Köpekleri kapattılar ço¬cuklara zarar vermesin diye. Kırk gün kırk gece düğün yaptılar. Neyse gerdek gecesi geldi. Yatağa yatar yatmaz, zehir atmışlar yatağına, bayılmış. Tabii, gelin daha yatağa girmeden, koşmuş baba dedi, damat dedi, öldü. Ya dedi, yastığa başını koyar koymaz öldü, dedi dondu. Babası ne yapalım, mukadderat böyleymiş. Başladı bu çalkalanmaya tabii. Tilki duyar, yav dedi, bir şeyler duydum dışarda çocuklar konuşurken, galiba dedi, bizim ağa öldü. Nasıl oldu hemen kapıyı kıralım. Tabii kırdılar kapıyı doğru sa¬raya, onları gören herkes kaçıyor. Ne bu, onlar doğru ağalarının odasına gittiler, buldular, başladılar yalamaya, yaladıkça başladı nefes almaya, yavaş yavaş canlandırdılar onu. Uyandı ne oldu dedi. Biraz daha gelmeseydik dediler, tamam zehirlendin. Yav nasıl olur kim zehirler beni. Kim yaptıysa yatağım o zehirledi. Hemen haber veriyorlar geliyor hizmetçiler. Akşam benim yatağımı kim yaptı bulun onu. Kim yaptıysa buldular, ben yaptım öyle mi, parçalayın şunu bakim. Onu orda parçaladılar. Tekrar düğün kırk gün kırk gece ve koydular tahta bizim ağa olmuş padişah. Masal da burada bitmiş.
 
Masalın V.Propp’un İşlevsel Dizisine Göre İncelenmesi
V.Propp’a göre işlev, kişinin eylemidir, ama bu eylem de olay örgüsünün akışı i-cindeki anlamına göre belirlenmiştir. Masallardaki kişilerin, birbirinden farklı olmalarına karşın, yaptıkları eylemler birbirine benzer. Bu eylemler, masalların sürekli olan öğeleridir. V.Propp, üzerinde çalıştığı masallarda 31 işlev saptar. Ancak, bütün masallarda bu işlevlerin hepsinde birden rastlanmayabilir.
Köyün birinde bir erkek kardeşle bir kız kardeş varmış (başlangıç durum). Bir gün ormana gitmiş erkek kardeş (uzaklaşma-çalışmaya gitme). Sen de, bir kız var, kardeş var, onu dedi bana götüreceksin (buyruk). Gitmiş, başka mıntıkaya (buyruğun yerine getirilmemesi). Ne dedik? (saldırganın bilgi toplaması). Yer değiştirelim, kaçmışlar tabii uzak bir yere (uzaklaşma). Aaah, dedi bir dua etsekte bunlar koyun olsa. Ne iyi olur (Bir yardımcının eksikliği). Binlerce güvercin koyuna dönüştü (bir dilekte yardımcı kahramana başvurulur). Yabani adam gene gelmiş, eşkıya geldi, eşkıya tabi buldu onu, ben seni istemiştim abinden, beni hep atlattı (saldırganın kurbanını aldası) Ben de istedim ama götürmedi, ne yapayım (kurban saldırgana boyun eğer). Ya dedi çok sıkılırım, sen gidersin dağda, bayırda gezersin bari köpekleri bırak bana. Onlarla eğleneyim (aldatıcı uzlaşma sırasında gerçekleşen ön kötülük). Sabahleyin oldu, koyunlara gitti bu (kahraman evden ayrılır). Eşkıya karşısına çıktı. Harcayacağım seni, demiş (saldırganın kurbanı tehdit etmesi). Yav, dedi son olarak bir şarkı söyleyeyim, dedi, sonra ne yaparsan yap (kurbanın saldırganla pazarlık etmesi) demiş, eşkıya (saldırganın kurbanın aldatmacılığına inanması). Çıkayım şu ağaca bir kaval çalayım demiş. Çıkmış ağaca başlamış kavalla köpekleri çağırmaya (kahraman özel bir işaretle çağrı yapar), tabii parçaladılar adamı, eşkıyayı (saldırgana karşı zafer Adam eve kız kardeşine geldi (kahraman geri döner).
O başka istikamete o başka istikamete yolları ayrılmış (uzaklaşma). Ne ağlıyorsun bakim (selamlama sorular). Ne zaman gelir? (kahraman saldırgan üstüne bilgi edinir. Salmış köpekleri hemen parçaladılar tabi lamyayı, canavarı (saldırgana karşı zafer). Çingene anlatıyormuş, böyle böyle yaptım diye. İşte dokuz tane dili kestim hepsi bura¬da diye gösterip hemen cebine koymuş (düzmece kahraman asılsız savlar ileri sürer). Seni gidi çingene herif, dedi, sen öldüreceksin nerde o ciğer sende (düzmece kahrama¬nın gerçek kimliği ortaya çıkar). Bir insanın o canavarı öldürme imkânı var mı demiş ben nasıl öldüreceğim, dedi (asıl kahramanın tanınması). Atın şunu içeri (düzmece kahramanın cezalandırılması). Kırk gün kırk gece düğün yaptılar (kahraman evlenir). Yatağa yatar yatmaz, zehir atmışlar yatağına, bayılmış (kahramanı yok etme girişimi). Ne bu, onlar doğru ağalarının odasına gittiler, buldular, başladılar yalamaya (kahrama¬nının yardımına koşulur). Akşam benim yatağımı kim yaptım, bulun onu (kahraman saldırganı sorgular). Kim yaptı, buldular, ben yaptı öyle mi, parçalayın şunu bakim (öldürme emri). Onu orada parçaladılar (öldürme).
Tekrar kırk gün kırk gece (yinelenen evlilik). Koydular tahta bizim ağa olmuş pa¬dişah (kahraman tahta çıkar).
Uzaklaşma işlevinin üç kere saldırgana karşı zaferin iki kere geçtiği Lamya (Canavar) masalında, V.Propp’un işlevsel dizisine göre 30 işlev saptadık. Daha önce de dediğimiz gibi V.Propp masallarda değişmeyen eylem olarak 31 işlev saptamıştır. Fakat bütün masallarda bu işlevlerin hepsinin var olması gibi bir kural yoktur.
Masalda Yer Alan Söz Kalıplan, Söylemler, Ünlemler
Söz Kalıpları: Masal anlatıcımız masala “bir varmış bir yokmuş” masal başı söz kalıbıyla başlıyor. “Zaman geçmiş” masal ortası söz kalıbıyla devam ediyor ve “masal da burda bitmiş” söz kalıbıyla masalın sonlandığını belirtiyor.
Söylemler: “Götürmek” fiilini incelendiğimizde masalda, Zonguldak, Kastamonu yörelerinde de kullanılan “getirmek” fiili anlamında kullanılmıştır (Bana götüreceksin onu). “Kaçmak” fiili yörede “gitmek” fiilinin yerine kullanılmaktadır. “Harcamak” fiilinin ilk anlamı “tükenmek, kullanmak ve sarf etmektir”. Burada ilk anlamı dışında argolaşmış bir söylem olarak karşımızdadır. “Yok olmasına, ölmesine sebep olmak” anlamında kullanılmıştır.
“Mıntıka”, Türkçe’si “bölge” olan Arapça bir kelimedir. “Yabani adam” ilkel du¬rumda yaşayan, dağda, lorda gezen eşkıya anlamında kullanılan bir söylemiştir.
Ünlemler: “Abe” daha çok Trakya bölgesinde kullanılan bir ünlemdir. Seslen¬melerde sıkça kullanılır. “Abe kızanım” gibi… “Bre” ey, hey anlamında yaygın olarak kullanılan bir ünlemdir. Seslenme dışında “vay” gibi şaşma, şaşkınlık ve coşku da an¬latır.
Masalın Kahramanları:
A) İnsanlar
a) Bir erkek kardeş (masalın ilerleyen bölümlerinde oduncu, çoban ve damat ola¬rak karşımıza çıkıyor). Kız kardeşini her türlü tehlikeye karşı korumakla görevli, doğru ve dürüst ve iyi bir karakter.
b ) Bir kız kardeş: Erkek kardeşinin ölümünü isteyecek kadar kötü niyetli, cinsellik isteğinde ve kimlik arayışı içinde olan, kötü bir karakter.
c ) Eşkıya: Kötü bir karakter.
d ) Çingene: Yapmadığı bir işi, bu iş büyük güç gerektiren, olağanüstü bir iş, üst¬lenerek ortaya çıkan bir karakter. Bu başka bir isimle de karşımıza çıkabilir.
e) Padişahın kızı.
f ) Padişah
g )Hizmetçi: Masalda net olarak belirtilmese de kahramanı zehirleyen, kız kardeş olduğunu düşündüğümüz bir karakter.
B) Gerçeküstü Varlıklar:
a) Dokuz dilli canavar: İnsanların temel gereksinimlerinden olan suyun başını tu¬tan, zulmeden bir güç.
C ) Hayvanlar:
a) Ehil hayvanlar:
-Köpek
-Koyun
-Eşek
D) Orman hayvanları
-Kurt
-Tilki
-Ayı
Ormancı ve aynı zamanda çoban olan erkek kardeşe yardım eden yardımcı kah¬ramanlar.
Masaldaki Mekânlar:
A ) Geniş Mekânlar: Türkiye hudutları içindedir. Masalda yerleşim yeri Çatalca ve bölge Trakya bölgesidir. Bu yerelleştirme, sadece mekânda değil, folklorun bütün alt dallarında masalın anlatıcısı tarafında değiştirilebilen anlatılan bölgede daha dikkat çekmesi ve sahiplenilmesi (benimsenmesi) bakımından da önemlidir.
B ) Dar Açık Mekanlar
– Orman
– Pınar
C ) Dar kapalı Mekânlar
– Saray
Masaldaki Zaman:
İncelediğimiz masalda olaylar genellikle yirmi dört saatlik zaman dilimleri içinde geçmektedir. Sabah-akşam, ertesi gün (yarın) ifadeleri olayların kısa sürelerde ger¬çekleşmiş olduğunu göstermektedir. Yalnız, yavru hayvanların büyümesi ve “zaman geçmiş” masal ortası kalıp sözü yirmi dört saatlik zaman sürecinden fazla bir zamanın geçtiğini belirtmektedir. Kırk gün kırk gece yapılan düğün de bir ay on günlük bir za¬manı kapsamaktadır.
Dönem açısından zamana baktığımızda ise padişahlığın ve sarayın olması anlatı¬nın cumhuriyetten önceki döneme ait olduğunu göstermektedir.
Masalda Tespit Edilen Motifler:
a) Dua; masalda büyüsel bir işlev olarak karşımıza çıkıyor.
b) Tür değiştiren hayvanlar; güvercinlerin koyun olması.
c) Kahramana yardım eden ve konuşan hayvanlar.
d) Vahşî hayvanlara yedirilerek cezalandırma.
e)Suyun başını tutan dokuz dilli canavarın ölümü. “Halka zulmeden ejderha simgesiyle anlatılır. O korkunçtur. Güç kuvvet yetmez. Subaşını tutmuştur. Halkı susuz bırakmıştır. Ancak bir kurban aldıktan sonra su vermektedir. Bu¬nun için halk bir kurtarıcı bekler. O yiğit kişi gelir, ejderhanın işini görür ve halkı esenliğe çıkarır.
f) Evlendirerek ödüllendirilen kahraman.
g) Evlenme töreni.
Masalda Tespit Ettiğimiz İletiler
İleti: Okuyucuya, dinleyiciye, eğitim amaçlı verilmek istenilendir.
A) Etik İletiler:
a) Yalan söylemek, insanın başına büyük sorunlar açar, her yalan yeni bir ya¬lan doğurur.
B) Psikolojik iletiler:
a) Korku ve baskı insanları yalana iter.
b) Kötülük, cezasız kalmaz, iyilik mutlaka kötülüğü yener.
c) İyiler, iyilik, kötüler kötülük bulur.
d) Bazen hayvanların dostluğunu, insanların dostluğundan daha güçlüdür.
C) Sosyolojik iletiler:
a) Her kötülüğün bir cezası vardır.
D) Ekonomik İletiler:
a) İnsanların temel gereksinimlerinden biri olan “su” bu masal da elindedir. İnsanoğlu buna ulaşmak için hep uğraş verir ve acı çeker.
Sonuç Olarak:
İncelemeye çalıştığımız masalda ana tema için, iyiliğin, doğruluğun ödüllendirilmesi ile onaylanmamış cinselliğin reddedilmesi, (eşkıya ve kız kardeşin karşı çıkılıyor) ve onaylanmış cinselliğin kabulüdür (erkek kardeşle padişah kızının evlenmesi) diyebiliriz.
Masalımızın iki kesitten oluşuyor. İnsan insana ilişkilerin geçtiği ilk kesitte daha güncel ve gerçekçi bir anlatım hakim. Tek olağanüstü özellik olarak güvercinlerin koyuna dönüştüğü, büyüsel bir olayın varlığı ve hayvanların konuşabilmelerini gösterebiliriz.
Masalın ikinci kesitinde ise masala adını veren canavar (masala adını verecek kadar öne çıkan bir unsur olmasa da) ortaya çıkıyor. Onunla girişilen mücadelede hayvanların güçleriyle öne çıkma olayı ve zehirlenen kahramanımızın yine hayvanlar tarafından iyileştirilmesi, ölümden kurtarılması, masalımsı özellikler taşıyan bölümlerdir
Bir diğer önemli konu ise; birinci kesitin sonunda yer alan erkek kardeşin yollarının ayrılmasından sonra, kız kardeşin saraya hizmetçi olarak gittiği açıkça söyleniyor. Ancak, ikinci kesitin sonunda, en mutlu gününde, sarayda zehirlenen damat (erkek kardeş) acaba hangi hizmetçi tarafından zehirlendi? Bu konuda masalımızda bir belirsizlik var. Bu durum anlatıcının masalı tam olarak hatırlamadığını göstermektedir.
Kahramanımız iyidir ancak çok güçlü-kuvvetli ve cesaretli değildir bir erkek olarak, ataerkil toplum düzeni gereği, kız kardeşinin namusunu korumakla görevlidir. Bunun için her türlü zorluğa göğüs gerer. Bir dua yardımıyla güvercinlerin koyun olması ve sonrasında orman hayvanlarının kendi yavrularıyla bu koyunları takas etmeleri sonucunda kahramanımızın
yardımcıları ortaya çıkmaktadır. Kahraman korumacılığına karşın en büyük kötülüğü canından, kardeşinden görmektedir. Bu durumun nedeni masalda baskı ve korku olarak veriliyor ancak bu kız kardeşin evlenme isteği, kendine ait bir ev, aile kurma isteği, ona bağlı olarak da cinsellik isteği şeklinde açıklanabilir.
Kahramanımıza yardım eden hayvanlar, yeri geldiğinde insanlardan daha dost olabileceklerini göstermektedirler.
İkinci kesitte, suyun kurtarılması bir can karşılığındadır ve bu can “genç bir kız” olmalıdır, burada da cinsellik ve ataerkil toplum yapısı öne çıkmaktadır. Özellikle kurbanın “kız” olması, güzel, el değmemiş bir armağandır.
Kahramanımız hayvanatlarının yardımıyla bir zulüm olan susuzluğu çözümlendirir ve “geneli” mutlu sonla biten masallarda olduğu gibi, iyiliğin karşılığı olarak bir kız” ile ödüllendirilir ve tahta çıkar.
Kısa bir değerlendirme ile son noktayı koyarken; masallar içinden çıktıkları top¬lumların gelenek-göreneklerini, yaşam felsefelerini, sosyo-kültürel ve ekonomik ya¬pılarını, kısaca bağıl oldukları toplumu bütün yönleriyle ortaya koyan, kimi zaman korkutan, kimi zaman güldüren, hayal dünyasında gezintiye çıkaran, eğiten, özlemleri, beklentileri dile getiren anlatı türleridir.
Toplumlar var oldukça ve onlara ihtiyaç duyulduğu sürece, belki şekil değiştirerek yine toplumların aynası olmaya devam edeceklerdir.


HAZIRLIK
1.Beğendiğiniz bir masalı sınıfta okuyunuz

2.Arkadaşlarınızın anlatığı Türk masallarını ve Andersen masallarını dinleyiniz.

3.MASALLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ :

Masal; SÖZLÜ EDEBİYAT DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN BİR TÜRDÜR.MASALLAR genellikle halk tarafından oluşturulan, ağızdan ağza ve kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların, olağanüstü yaratıkların veya tanrıların başından geçen ve tama­men hayal ürünü olan gerçek ve gerçek dışı olayların iç içe anlatıldığı hikâyedir. .Öğüt ve ahlâk dersi veren alegorik masallar da vardır. Masal, anlatıma dayalı türlerin başında gelmektedir. Bir masalı çekici kılan en önem­li özellik, onu iyi bir masalcının anlatmasıdır.

 
Türk masallarının anlatımı bir giriş tekerlemesi ile başlar. Birbirinden farklı olsa da, bu tekerlemeler genel olarak “Bir varmış bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş. Develer tellâl iken, pireler berber iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, anam bana ninniler söyler iken…” veya “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Develer tellâl iken, pireler berber iken…”gibi olmayacak şeylerle okuyucunun dikkatini çekmeye, onu masalı dinlemeye hazırlanmaya yöneliktir. Bu tekerleme ile olaylar geniş­letilir, asıl olaylara geçmeden önce kısa bir girişle masal kahramanı tanıtılır. Bundan sonra art arda gelişen olaylar içinde masal kahramanı/kahramanları inanılmayacak ma­ceralara girişler. Masalın ortalarına gelindiğinde, anlatıcı masal kahramanı ile ilgili ola­rak ” Az gitmiş, uz gitmiş; dere tepe düz gitmiş. Bir de dönüp arkasına bakmış ki bir ar­pa boyu yol gitmiş.” gibi ikinci bir tekerleme ile dinleyicilerin dikkatini yeniden masala çevirmeye çalışır. Bir süre daha devam eden olaylarla mutlu sona ulaşır. Kötüler ya”kırk satır”la ya “katır”la cezalandırılır, iyiler amaçlarına ulaşır. Hemen ardından “Onlar er­miş muradına, biz çıkalım kerevete.” ya da “Gökten üç elma düştü; biri anlayana, biri dinleyene, biri de başkalarının yüzüne kara sürmeyenlerin başına “. gibi bitiş tekerlemesiyle masal son bulur. Türk halk masallarının hemen hepsinde olaylar mutlu sona biter.

4. Çocuklar masalı neden severler ? Cevabı aşağıda

Masallar çocuğun hoş vakit geçirmesinde önemli bir araçtır; ama daha da önemlisi masallar, çocukların gelişimleri üzerinde çok olumlu etkiler yaratırlar. Çocuk eğitiminde masal; düş gücünün gelişmesine, düşünce ufkunun açılmasına yardımcı olur.edebiyatfatihi.net

Kelime dağarcığını zenginleştirir ve kavram öğrenimini hızlandırır. Bunlarla birlikte masallar, çocuğun merak duygusunu uyandırır, yaratıcılığını hatta neden-sonuç ilişkisi kurma becerisini arttırır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir